SİYASET
Kemal Kılıçdaroğlu Onurumuzla ve gurumuzla yaşamak istiyoruz
Kemal Kılıçdaroğlu Onurumuzla ve gurumuzla yaşamak istiyoruz, deprem bölgesinde inceleme yapan ve Meclise öneri sunan CHP iyi parti dışında başka önerge veren olmadığını dile getirdi, AK partinin artık miladının dolduğunu ve devleti ve halkı yönetemez hale geldiğini belirtti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Kemal Kılıçdaroğlu, “Artık CHP’nin devleti yönetme zamanı gelmiştir. Ayaklar altında olan, herkesin tehdit ettiği, herkesin şantaj yaptığı bir devlet olmaz. Onurumuzla ve gurumuzla yaşamak istiyoruz” çıkışında bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor.
CHP grup toplantısı, İzmir depreminde hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye geldi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında satırbaşları şöyle:
Zor bir haftanın içindeyiz. İnsanoğlunun özelliği bürün acılara katlanmış olmasıdır. Ama başka bir özelliği daha var; benzer olayların yaşanmaması için aklını kullanmak. Oturumumuzu yöneten grup başkanvekilimiz oturumu açarken, İzmir’de yaşanan depremde hayatını kaybeden 105 vatandaşımız için saygı duruşunda bulunmamızı istedi ve bulunduk.
Hala enkazlar kaldırılmadı. 65 saat sonra elif, 91 saat sonra ise Ayda enkazdan sağ kurtuldu. Oraya gittiğimde de ifade etmiştim. AFAD’ın jandarmanın büyükşehir belediyemizin Kızılay’ın arama kurtarma ekiplerine teşekkür etmek bizim görevimizdi.
Genelde genel başkan kendi partisine teşekkür etmez ama ben İzmir’de yaşanan deprem dolayısıyla bütün CHP üyelerine teşekkür etmek isterim. Depremin olduğu andan itibaren bir seferberlik içinde İzmir’e gittiler. Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz beklediler.
Çadırların tümü ziyaret edildi ve şu soru soruldu. Bizim bir eksiğimiz var mı, sizin bir eksiğiniz var m?
Çadırlarımız kuruldu ve hiçbir sorunun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, gösterdiğimiz çaba, sadece İzmirliler için değildi. 2 bin 588 çadır kuruldu bizim belediyelerimiz tarafından. Isıtıcı, maske dağıtıldı. Arama kurtarma ekipleri görev yaptı.
Binek araç desteği verildi. 9 ayrı alanda şarj istasyonları oluşturuldu. Bunlar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldı. İlçe belediyelerimiz de seyyar mutfak, aydınlatma desteği, battaniye desteği verdi.
BUNLAR CHP’Lİ BELEDİYELERİN ÇABALARI
Bir yerde sorun varsa sorunun çözümü için her yola gidildi. Psikolojik destek isteyenlere de yardım edildi. Şu anda İzmir’de kimse aç ve açıkta değil. Bunlar CHP’li belediyelerin çabaları. Ayrıca Kızılay ve AFAD’ın çabaları da var, onlara da teşekkür ederiz.
Bir deprem gerçeği yaşıyoruz. Eğer biz deprem gerçeğini kabul ediyorsak gerekli önlemleri almak için çaba harcamalıyız. Hayatını kaybedenlerin arkasından Fatiha okuyoruz, gözyaşı döküyoruz.
Ya sonra ne yapıyoruz, asıl soru bu. Aynı şeyleri yapmaya devam ediyoruz, bunun değişmesi lazım. Deprem olduğunda nasıl can kaybını minimize edebiliriz ya da hiç olmaz. Mal kaybını nasıl önleyebiliriz, yaralı olmasını nasıl olmasını önleyebiliriz?
Devlet bu 3 sorunun cevabını bulmalıdır. AFAD’ın internet sitesine girdiğinizde evinizin fay hattında olup olmadığını görebiliyorsunuz. Bilim bu noktaya geldi. Yasalar çıkardık ama yasaların kendi içinde iç tutarlılığı yok. Önce 1959’da bir kanun çıktı. Erzincan depreminde 1992’de bakılar ki bu yasa artık yanıt vermiyor ve yeni bir kanun çıkardılar ama geçici madde. Arkasından 1999 depremini yaşıyoruz. 10 binlerce kişinin hayatını kaybettiği büyük bir deprem yaşadık.
Ek vergiler çıkarıldı, deprem sigortası kanunu çıkarılıyor. Sonra kentsel dönüşümle ilgili de güzel bir kanun çıkarılıyor. İstenirse Parlamento gerekli düzenlemeler yapılabiliniyor. Sonra 2012 afet riski taşıyan yapıların dönüşümü için kanun çıkarıldı. Aslında güzel bir kanun. Ama riskli alanı kim belirleyecek. Bugüne kadar nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Ben merak ediyorum.
Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkımı gerekiyor. Peki yıkıma kim karar verecek? Belediyeler beliryeymiyor. Valilik, bakanlığa bildirecek, onaylarsa belediye gidip yıkımını yapacak. Yasaların bu kadar dağınık olması aslında deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor. Deprem konusunda biz ne yaptık? Biz ana muhalefet partisiyiz.
DEPREMLE MÜCADELE İKİ AŞAMALIDIR
Özellikle bu bölümü CHP’de hep eleştirir diyen vatandaşlarım dinlesin. Bürokrasisi gelişmiş, vatandaşların bilgilendirildiği ülkelerde depremle mücadele 2 aşamalıdır. Birinci aşama afeti nasıl öneleybilirzi. Yani depreme dayanıklı yapılar yaparsınız. Riskli alanda öyle yapılar yapacaksınız ki yapılar depreme dayanıklı olacak. İkinci aşaması ise depremin oluşması halinde oluşması gereken riski nasış önleyebiliriz. Türkiye’de hangisi yapılıyor?
Birincisi yapılmıyor. İstanbul’daki konutların büyük bir kısmı depreme dayanıksız. Bunu hepimiz biliyoruz ama önlem alınmıyor. Deprem oluyor, çocuklarımız kurtuluyor, hepimiz seviniyoruz. Peki, depremden sonrasını biliyoruz da deprem için neden önlem almıyoruz?
Bugün bir gazetemiz haberin başlığını şöyle yapmış: İktidarıyla, muhalefetiyle bilimin sesine kulak tıkayan Türkiye.
İktidar zaten bilimi dinlemiyor. Baban öldü, annen öldü ama sana bir daire vereceğim diyor. Bu ayrımı insanın vicdanı yapmalı ama bu ayrım yapılmıyor. Bundan sonra da deprem olacak. Ben söylemiyorum, bu işin uzmanları bilim insanları söylüyor.
Parlamentodan depremle ilgili kanunların tamamı geçti. Ama parlamentonun bir eksiği var. Depremle ilgili 58 önerge vermişiz ama bir tanesi araştırılmamış. Parlamentonun bunu araştırması lazım. Dmek ki muhalefet 10 yılda 58 kez parlamentoyu depreme karşı uyarmış.
Bilim insanlarının dilnde tüy bitti ama bunlar bir şey yapmadılar. Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler de üzerine düşeni yaptılar. Yayınlar, toplantılar yaptılar. ÖMeslek kuruluşlarının onlarca, yüzlerce raporu var. Peki muhalefet olarak biz görevimizi yaptık mı? Şunu açıkça söyleyebilirizm. Deprem konusunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kaliteli raporu sunup hükümete veren bir parti var o da CHP’dir. Şimdi diyeceksiniz ki neden kimsenin bundan haberi yok? 100 depreminden sonra on binlerce insan öldü, binlerce insan sakatlandı, milli gelirimizde büyük düşüş yaşandı. Ersin Arıoğlu, Türkiye’den, Japonya’dam ve ABD’den deprem mühendislerini bir araya getirdi. Raporu 2005 kasım ayında o dönem genel başkanımız olan Deniz Baykal’a sunuldu.
Sayın Baykal, raporun önemini gördüğü için hükümetin bu raporu bilmesi lazım, sayın Başbakan’a bunu verin anlatın dedi. Ama dedi ki sayın Baykal, bu raporu kamuoyuyla paylaşmayın, bu CHP’nin raporu olarak anılmasın. Deprem siyasete alet olamasın dedi.
Sayın Baykal’ın önerisi üstüne dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e telefon etti. Sayın Arıoğlu deprem konusunda sayın Başbakan’a bilgi vermek istediklerini söyledi. 20 dakikalık randevu verildi. Rapor 3 bölümden oluştu. İlk bölüm, İstanbul deprem ihtimalinin bilimsel analizi. İkinci bölüm, muhtemel hasar senaryosu. Üçüncüsü risklerin en aza indirilmesi için nelerin yapılması gerekiyor. Randevu günü sayın Başbakan’a gitti ve şunu söyledi.
Sayın Baykal bu rapor kamuoyu ile paylaşmayın dedi. Raporu anlattılar ve Başbakan raporun öneminİ anlayınca brigfingi 3,5 saat dinledi. O arada ilgili bakan ve müsteşarları da çağırdı. Biz hiçbir zaman “Eeyy Erdoğan biz bu raporu yazdık sen ne yaptın” demedik. Bunu biz basınla paylaşmadık der ama Erdoğan Başbakanlık basın merkezine talimat verir depremle ilgili çok önemli bir brifing aldığını basınla paylaşır.
Erdoğan der ki bu rapor çok önemli, bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilgililerin de dinlemesini ister. Rapor, Kandill Rasathanesi’ne ve ilgili yerlere de gider. Sayın Arığoğlu onlara da hepsini anlattı.
İNSANLARIN O BİNALAR İÇİNDE ÖLÜMÜ BEKLEMESİ…
Bu rapor sonrasında sadece raflarda yerini aldı. Muhalefet partisi ne yapıyor, bunlar bilimden uzak diyenlerin kulağına da küpe olsun. Peki niçin gereği yapılmıyor?; Bu bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihte bulunan da iktidar partisidir. Deprem değil bina öldürür diye bir deyişimiz vardı bizim. İnsanların o binalar içinde ölümü beklemesi hangi ahlaka sığar?
Paranın nerenin kullanılacağını ön gören bir siyasi tercih. Deprem önce önlem alıp insanların hayatlarını mı kurmak istiyorsun, yoksa milyon dolarlar verip havaalanları yaptırıp, onların hazine garantilerini 20 yıl sonrası için bile sağlamak mı istiyorsun? Bu bir siyasi tercihtir. Para var. Depremden sonra gelen özel iletişim vergisi sürekli hale geldi.
Şu ana kadar toplanan para 35 milyar dolar. 35 milyar dolarla siz İstanbul’da, İzmir’de yaşanacak depremdeki can kaybını en aza indirgersiniz. Soruyoruz nereye gittiğini cevap vermiyorlar. Dünyanın en mükemmel raporunu sana 3,5 saat sundular.
Nereye gitti bu paralar? Ama Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcadılar. Bizim insanlarımız kendi evlerinde tabutlukta bekliyorlar. Şu soruyu sormalıyız. İnsan hayatı değerli midir? İnsanı yaşatmak için gerekli önlemleri siyasi iktidar alıyor mu, almıyor mu?
Devletin depreme karşı insanı korumak gibi bir görevi var mı? Anayasa’nın 57. Maddesi var konut hakkı. Tedbirlerin hiç biri alınmadı. Deprem gerçeği var herkes söylüyor.
Evi boşaltacak ama nereye gidecek bu adam? Sosyal devlet işte o vatandaşa sen git şuraya taşın biz buraya park yapacağız der. Sosyal devlet değil, 5’li çeteye hizmet veren bir devlet var.
Depremde en çok fakirler zarar görüyor. Sosyal devletin vatandaşına sahip çıkması lazım. Sadece beslenme açısından değil, oturacak konutuna gözetecek.
Anayasa, devlet olarak önlemi sen alacaksın diyor ama bunlar almıyor. Vatandaştan parayı deprem vergisi diye topluyorsun, sonra o vergiyi başka yerde kullanıyorsun. Sonra ben sorunca ben sana cevap vermem diyorsun.
Artık CHP’nin devleti yönetme zamanı gelmiştir. Ayaklar altında olan, herkesin tehdit ettiği, herkesin şantaj yaptığı bir devlet olmaz. Onurumuzla ve gurumuzla yaşamak istiyoruz. Merkezle yerel yönetim arasında sağlıklı bir işbirliği olmadan bu iş yürümez. Hiç kimse karamsar olmasın, bunlar aşılır.