GÜNDEM
Ak partide büyük kriz, Bülent Arınç istifalar geliyor!
İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın açıklamalarıyla ilgili konuştu. Tatlıoğlu, “ Bu bir siyaset ve devlet duruşu değil, bu içeride bir kadrolar arasındaki mücadelede ayar vermedir. Bunun Türkiye’yi ve bizi bağlayan bir yanı yoktur. Hiçbir zaman zamanında konuşmayan dil bize rehberlik etmedi” ifadelerini kullandı.
İsmail Tatlıoğlu, pandemi sürecinde ekonominin olumsuz etkilendiğini, yıl sonu itibarı ile eksi bir büyüme beklentisi olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Yıl sonu itibarıyla eksi büyüme beklentisi var. Bu küçülmeye rağmen dış ticaret rakamlarına baktığımızda 40 milyar dolar civarında dış ticaret açığı ve 23 milyar dolar civarında cari işlemler açığı var. Bu bize ekonominin sağlıklı bir plan çerçevesinde yürütülmediğini gösteriyor. Özellikle son 5 yıldır partili cumhurbaşkanlığı sisteminin 2017 uygulamasından sonra Türkiye çok görünür bir iniş içerisinde. Ortada çok ciddi bir ekonomik fatura var.
Türkiye’de bugün önümüzde 130 milyar dolar erimiz Merkez Bankası rezervi vardır, Partili cumhurbaşkanlığı sisteminin faturası olarak. Ve tüketilmiş merkez bankası akçesi var. Türkiye’nin 2000 yılından beri toplamaya çalıştığı ve çağdaş anlamda tek fonu olan işsizlik fonunun erimesi ve adeta hükümetin ihtiyaçlar çerçevesinde bunu kullanması var.”
“Bir başka büyük sıkıntı, ilk defa iç borçlanmada dövizle borçlanma politikasına dönülmüş olmasıdır” diyen Tatlıoğlu, bunun Türkiye’ye ilave maliyetinin 130 milyar lira civarında olduğunu, tüm bunların özellikle partili cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra Türkiye’de içerideki vatandaşlar dahil bütün tasarruf sahiplerinin Türkiye’ye ve Türk lirasına olan güvenin erimesinden oluştuğunu söyledi.
YARINA YÖNELİK HİKAYELERİNİ YENİDEN OLUŞTURMAK ZORUNDA KALAN BİR TÜRKİYE VAR
Tatlıoğlu, yarınlara devredilecek faturaların bir kaleminin de geri dönmeyen ve riski artan kredilerin olduğunun altını çizerek, “Yarına yönelik hikayelerini yeniden oluşturmak zorunda kalan ve bugünkü yönetimin yarına sadece sorunlar biriktirdiği bir Türkiye var. Halbuki, dünya bütün bunlarla uğraşırken ciddi açılımlar içerisinde. Türkiye’de dış politikayı ve ekonomiyi yönetenlerin pas geçtiği, uzak kaldığı süreçler bunlar” dedi.
SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇESİNDE AŞI KONUSUNDA DA CİDDİ BİR ADIM ATILMAMIŞTIR
Kovid sürecini de değerlendiren Tatlıoğlu şöyle konuştu: “Kovid salgınında geldiğimiz noktada ne yazık ki, Sağlık Bakanlığı verileri de TÜİK gibi veri anarşizmine yol açmıştır. En son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının açıkladığı bir günlük rakam 186 vatandaşımızın vefat ettiğidir. Devlet bunları paylaşmaktan çekinmemeli, iletişim budur. Normal olarak neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmek, alacağımız tedbirleri ve vatandaşımızın bu hastalığa karşı mücadelesinde bir güç oluşturacaktır. Bunların saklanması, düşük gösterilmesinin hiçbir faydası yok. Devlet iletişimi gerçekleri paylaşmakla mükelleftir.
Sağlık Bakanlığı bütçesinde aşı konusunda da ciddi bir adım atılmadığını görüyoruz. Bir milyon aşılamanın söz konusu olabileceğini söyledi halbuki, Avrupa Birliği aşağı yukarı 200 milyonun üzerinde bir aşılama planından bahsediyor. Türkiye kovitte de aldığı mesafenin tamamını kaybetmiş geri düşmektedir.”
TÜRKİYE’DE TEK ADAMLIKTAN YOK ADAMLIĞA GİDEN BİR SÜREÇ SÖZ KONUSU
2020 Kasım sonunda Türkiye’nin siyasal olarak bir yönetim boşluğunda olduğunu söyleyen Tatlıoğlu, “Türkiye’de tek adamlıktan yok adamlığa giden bir süreç söz konusudur. Hiçbir sorunla ilgili yarına yönelik, başı sonu belli bir politika süreci söz konusu değildir. Ekonominin tamamıyla ilgili kamuyla paylaşılmış bir planlama söz konusu değildir. Sosyal yapıyla ve siyasal süreçlerle ilgili bir öngörülebilirlik tamamen yitirilmiş durumdadır. Sadece siyasi yapının ağızlarında bir reform dolaşmaktadır bir de acı reçete. Acı reçete konusunda biraz önce saydığımız faturalar günün faturalarıdır ve yarına devredecektir. Anlaşılmaktadır ki, kamu üzerinden pastanın büyüğünü paylaşanlara acı reçeteden hiçbir pay yoktur. Halbuki, yapılacak şey biraz o pastayı yiyenlerin saray çevresi ve müteahhitlerin bunda önemli bir yük taşımasıdır” dedi.
REFORM; YAPILACAK HİÇBİR ŞEY KALMAYINCA BAŞVURULACAK BİR YÖNTEM DEĞİLDİR
“Dünyanın hiçbir yerinde kamu satın almaları denetimden muaf değildir. Dünyanın hiçbir yerinde parlamentoya kapatılan satın alma süreci yoktur” diyen Tatlıoğlu, açıklamasını şu sözlerle tamamladı:
“Partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bizi getirdiği nokta budur. Reform; yapılacak hiçbir şey kalmayınca başvurulacak bir yöntem değildir. Türkiye’nin gerçekten radikal ve yapısal reformlara ihtiyacı vardır ama mevcut yönetimin ne bunu yapacak gücü ne de bununla ilgili bir alanı vardır. Reform kavramıyla birlikte Türk siyasetinde siyaset dışı aktörlerin dolduğunu gördük. O nedenle Türkiye’de yapılacak ilk adım partili cumhurbaşkanlığı sisteminden iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmektir. Bu reform yeni bir siyasal ikilimin ortaya çıkmasıyla yapılabilecek reformlardır. Reform duvara vurunca, yapacak bir şey kalmayınca başvuracak bir şey değildir. Gerek içeri gerek dışarı verilen mesajlarda bile bir teslimiyet ve acizlik söz konusudur, devlet yönetimi artık çok farklı boyutlara gelmiştir.”
HİÇBİR ZAMAN ZAMANINDA KONUŞMAYAN DİL BİZE REHBERLİK ETMEDİ
Tatlıoğlu açıklamasının ardından bir gazetecinin, Arınç, Kavala ve Demirtaş ile ilgili sözleri oldu. Siz Arınç’ın, Erdoğan’dan habersiz bu cümleleri kurduğunu düşünüyor musunuz ya da nabız mı yoklanıyor nasıl düşünüyorsunuz? Sorusuna şu yanıtı verdi:
“Biz parlamentoya Cumhurbaşkanı ve arkadaşları arasındaki ilişkilerin bulmacasını çözmek için gelmedik. Sayın Arınç ve birkaç arkadaş uzun bir ara verip Türkiye’ye geliyorlar. Biz bu arkadaşların konuşmaları gerektiği zamanlarda konuşmadıklarına uzun zaman şahit olduk. Konuşma Sayın Albayrak’ın Bakan atanması sürecinde olmasıydı, konuşma bu partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçişte olmalıydı, konuşma yolsuzluklarla dolu ihalelerin olduğu dönemlerde olmalıydı, konuşma YSK’nın İYİ Parti’yi seçime sokmama ataklarında, İstanbul Belediyesi’ndeki seçime erteleme ataklarında ve Yargı’ya AK Partili kadroların doldurulmasında olmalıydı. Yanlış zamanda konuşma geçmiş zamanda konuşmanın bir anlamı yok. Bu bir siyaset ve devlet duruşu değil, bu içeride bir kadrolar arasındaki mücadelede ayar vermedir. Bunun Türkiye’yi ve bizi bağlayan bir yanı yoktur. Hiçbir zaman zamanında konuşmayan dil bize rehberlik etmedi.”
Kaynak Yeniçağ