Connect with us

DÜNYA

Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü: Birinci İnönü zaferi, milli mücadele için çok önemli kazanımlar sağladı

Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü: Birinci İnönü zaferi, milli mücadele için çok önemli kazanımlar sağladı

Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü: Birinci İnönü zaferi, milli mücadele için çok önemli kazanımlar sağladı, dünyaya çığır açan tarihimiz bir dönemi daha geride bıraktı yedi düvel ile az sayıda asker ve silah gücü ile kimleri devirdi. İsmi bile ihvancı teröristleri ve radikal İslamcıları delirtmeye yeten tarihimizin bir dönemi:

Milli Mücadele’nin sınır taşı başlığını taşıyan dünkü yazımızda, I. İnönü Savaşı öncesi genel durumu incelemiştik.

6 Ocak 1921’de, Ethem birliklerinin Batı Cephesi’ne karşı saldırıya geçtiğini, aynı tarihte Yunan ordusunun da ileri harekâta başladığını belirtmiştik.

Şimdi savaşın gelişme durumuna bakalım.

Yunan ileri harekâtı üç koldan ilerleyerek 9 Ocak 1921 günü İnönü köyü mevzilerinin önüne geldi ve 10 Ocak sabaha karşı saldırıya geçti.

9 Ocak gecesi Kütahya’dan İnönü’ye gelen Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey, hiç zaman yitirmeden karargâha gitti.

Birkaç gündür süren kar yağışı nedeniyle askeri mevziler çamur içindeydi, askerler yorgundu, bitkin düşmüşlerdi. Tablo hiç iç açıcı değildi. Askerlerin üstü başı perişan, dört gündür yarı aç, yarı tok, canlarını dişlerine takmış savaşıyorlardı.

10 Ocak günü hava sisliydi. Asker ve araç gereç yetersizliği nedeniyle cephede açıklıklar ortaya çıkmıştı. Yunan kuvvetleri demiryolunun doğusundaki, Poyraz köyüne girdiler ve İnönü istasyonuna kadar ilerlediler.

Cephe Komutanı İsmet Bey, karargâhı hızla İnönü’ye doğru kaydırdı. Karşılıklı saldırılar sürüyordu. Gerek Türk gerekse Yunan kuvvetleri 6 Ocak 1921’den beri süren çarpışmalardan yorgun düşmüşlerdi.

Tüm bu olumsuzluklara karşın Türk askeri Yunan güçlerinin saldırılarını dirençle karşılıyordu. Açıkçası, Yunan askeri birlikleri Türk mevzilerini daha önce yaptıkları gibi aşamıyorlardı. Yunan saldırıları her şeye karşın kırılıyordu.

10 Ocak gece yarısı her iki taraf yeni mevzi almak için geri çekilmeye başladı. Geriye çekilen Yunan birlikleriyle, bu kez 24. Tümen karşı karşıya geldi. Yunan birlikleri büyük panik yaşadılar, yepyeni bir saldırıyla karşılaştıklarını sandılar.

Albay İsmet Bey komutasındaki Türk ordusu cepheyi çok iyi tutuyordu. Yunan işgal güçlerinin 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktıkları tarihten bugüne kadar tam 8 ay geçmişti ve ilk kez beklemedikleri bir dirençle karşılaşıyorlardı. Sonuçta 10 Ocak’ı 11 Ocak’a bağlayan gece Yunan güçleri geriye çekilmeye başladılar ve sabaha kadar Bursa yönünde çekilişlerini sürdürdüler.

YUNAN GÜÇLERİNİN SALDIRI NEDENLERİ

10 Ocak, Birinci İnönü Savaşı’nın en şiddetli günüydü. İsmet İnönü, bu Yunan saldırısını Hatıralar’da şöyle değerlendiriyor:

“Benim tahminime göre, düşman hakkımızda şöyle düşünmüştür: Her taraf boştur. Zaten ordu zayıf bir haldedir. Sekiz aydan beri iç isyanlarla fena halde yorulmuş ve yıpranmıştır. Şimdi yeni bir isyanla (Ethem konusu) ikiye bölündükleri için Anadolu’da istediğimiz kadar ilerleyebiliriz.

Tabii böyle düşünüyorlar ve hiçbir direnç görmeden ilerleyeceklerine inanarak hazırlanıyorlar ve bu harekâta girişiyorlar. Şimdi hiç ummadıkları bir dirençle karşılaşınca, moralleri bozuldu. Gerçekten son derece yorgun bir durumda cepheye yetişen kuvvetler, kendilerinden beklenilmeyecek şiddette savaşıyorlardı.

10 Ocak gün boyunca ve gece boyunca süren savaş sonrası Yunan birliklerinin direnci kırıldı… İşte Birinci İnönü Savaşı budur. Bu savaşta düşman harekâtı ile Ethem harekâtı birlikte olmuştur.”

 

KUVVETİMİZ TAKİBE YETMİYOR

Mademki Yunan birlikleri başarılı olamadı ve geriye çekilmeye başladı, öyleyse neden takip edilmedi? Neden imha edilmedi? Bu sorular çok sorulmuştur.

Albay İsmet Bey bu soruya çok yalın ve sade bir yanıt verir. Şöyle der:

“İnönü cephesinden çekilen düşmanı ancak hafif kuvvetlerle takip ettik. Fakat Bursa’yı zorlamadık. Çünkü hem kuvvetimiz takibe yetmeyecek kadar azdı, hem de asker çok yorgundu.”

Bir kurmay subay olan Fikret Bayır, Strateji Ustası Atatürk adlı kitabında Birinci İnönü Savaşı’nın “zamana karşı kazanılmış bir başarı” olduğunu yazıyor.

Bayır, bu savaşın, tarihçilerin pek üzerinde durmadıkları ama 11 Ocak 1921 sabahı Yunan kuvvetlerini taarruz etmekten vazgeçiren olgunun “Taktik Derinlikte Geri Harekât” uygulaması olduğunu belirtiyor.

Buna göre cephe komutanı sağlam bir savunma hattı oluşturuyor, taktik derinliğin ötesine geçmeyen küçük bir toprak kaybına karşılık savaşı kazanma stratejisi uyguluyordu. Bayır’a göre “bu savaşta Türk tarafı çok hareketli ve enerjik savaşıyor, çizgi (hat) savunması yerine, alan (satıh) savunması yapıyordu.”

O günkü koşullarda, Ankara ordusu küçük de olsa bir başarı elde etmek zorundaydı. Bu durumu İsmet İnönü şöyle anlatıyor:

“Devleti kurmak için, Büyük Millet Meclisi’nin saygınlığını, etkinliğini ve egemenliğini sağlamak için küçük çapta da olsa, böyle bir savaşı kazanmaya mecburduk.”

‘KESİN ZAFERE HAYIRLI BAŞLANGIÇ’

Savaşı Ankara’da dakikası dakikasına izleyen Mustafa Kemal, 11 Ocak 1921 günü Cephe Komutanı Albay İsmet Bey’e bir kutlama telgrafı gönderdi ve “Bu başarının kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmasını Allah’tan dilerim” dedi.

Bu tanımlama, ileriye dönük bir umut ışığı idi.

ATATÜRK: ÇOK ÇOK MESELE ÇÖZÜLDÜ…

Atatürk, Birinci İnönü Savaşı’nın son derece önemli sonuçlar yarattığını kabul etmiştir. Bu durumu İnönü şöyle anlatıyor:

“Savaştan az bir süre sonra birkaç gün için Mustafa Kemal Paşa’ya durum hakkında bilgi vermek için Ankara’ya geldim. Mustafa Kemal Paşa çok memnun olmuştu. Beni istasyonda karşıladı. Kendisine ‘Büyük mesele halledildi’ dedim.

‘Hangi büyük mesele? Çok, çok mesele hallolundu’ diye cevap verdi.

O kadar memnun görünüyordu ki… Hükümet henüz kuruluyordu. Ordu kurulacak mı kurulmayacak mı endişelerinden sıyrılmak ve ilerisi ne olacak gibi şüphe ve duraksamalar içinde bulunan bir atmosferden birdenbire sıyrılarak normal bir savaşın düzenlerine, şevkine ve manevi kuvvetlerine girmiş olduğumuz bir devredeydik.”

KAZANIMLAR

Atatürk’ün “çok çok mesele çözüldü” derken söylemek istediği şu noktalardır:

Bu savaşla,

1. TBMM Meşruiyet kazandı.

2. Düzenli ordu düşüncesi kendisini kabul ettirdi.

3. Kuvayi Milliye moral kazandı.

4. Ankara ile bütün dünya ilişki kurmaya başladı.

I. İnönü Savaşı’nın sonuçlarının kesinleşmesinden hemen sonra İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold’un İngiltere’nin o günkü Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği uzun rapor ilginçtir. Rumbold, Birinci İnönü Savaşı’nın önemini belirtiyor ve yargısını şöyle ortaya koyuyordu:

“Mustafa Kemal’e artık çetebaşı gözüyle bakmak faydasızdır. Onun Anadolu’daki hükümeti etkindir.”

Aynı günlerdeki bir başka raporunda Rumbold şöyle yazmış:

“Ocak 1921’de Yunan saldırısının geriye püskürtülerek önlenmesini Kemalistler, yalnız Yunanistan’a karşı değil, aynı zamanda İngiltere’ye karşı da kazanılmış bir zafer sayıyorlar.”

ZAFER GÖKTEN BİR MÜJDE GİBİ İNDİ

İstanbul gazeteleri, hatta her gün Mustafa Kemal’e kan kusan Alemdar, Peyami Sabah bile bu başarıyı kutlamak zorunda kalıyordu. İstanbul gazetelerinde Mustafa Kemal Paşa’nın ve Birinci İnönü Savaşı sonrasında General olan İsmet Paşa’nın resimleri yer almaya başlamıştı. Türk milleti, yıllardır hasret kaldığı bu başarı karşısında topyekûn sevinç dalgasını tadıyordu.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında “Zafer İstanbul’a gökten bir müjde gibi indi” diye yazıyor ve şöyle sürdürüyor: “Gazetelerin ilk sayfaları büyük resimler ve zafer edebiyatı ile kaplanıp bezendi. Adalar’da laternalarda, ‘Zito, zito Venizelos’ şarkıları susmuştu.”

İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, İstanbul’dan Londra’ya Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a savaş sonucunun alınmasından birkaç gün sonra, 5 Nisan 1921’de aşağıdaki iletiyi göndermişti:

“Bursa Cephesinde, İnönü’de Yunan kuvvetleri büyük yenilgiye uğradılar. Büyük zayiat verip geriye çekilmek zorunda kaldılar.”

KARŞICILAR UTANMAYACAK MI?

Padişahçı ve halifeci kimi yazarlar ve politikacılar, I. İnönü Zaferi’ni küçümseyici sözler söylemişler, yazılar yazmışlardır.

Bu gözü dönmüşlerden kimisi de İnönü Savaşı diye bir savaş olmadığını ileriye sürmüştür. Siyasi iktidar tarafından bir dönem Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na getirilmiş profesör unvanlı kişi, bugünlerde “Milli Mücadele’de biz 7 düvelle falan savaşmadık. Bu tür masalları çocukken dinlemiştik ama anladık yalanmış. Tek savaştığımız devlet Yunanistan ve kısmen Fransa’dır” demiş. Milli Mücadele’yle ilgili İngiliz belgeleri yayımlandı. Kendileri bu savaşın içinde olduklarını açıkça belirtiyorlar. Bu kişinin, acaba bu belgeleri okumaya cesareti var mı?

İngiliz Yüksek Komiseri ne diyor:

“Bu zafer sadece Yunanistan’a karşı değil, aynı zamanda İngilizlere de karşı kazanılmış bir zaferdir.”

İngiliz Yüksek Komiserinin bu cümlesinden sonra, Milli Mücadele komutanlarına saldıran vicdansızların yüzleri acaba kızarıyor mu?

NOT: Bu konu, Alev Coşkun’un çok yakında yayımlanacak Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay kitabında ayrıntıları ile incelenmiştir.

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir