GÜNDEM
İskilipli Atıf Hoca’yı Aklayıp temize çıkartan Belge hangi sebep ile Görmezden Gelindi veya getirildi !?
Nicedir bir hafiye gibi o gazetenin peşindeydim. İskilipli Atıf Hoca’nın İstiklal Mahkemesi’ne sunduğu ama hakimler heyetince kabul edilmeyen o belge nerede olabilirdi? Nihayet 1920 Ekim’ine ait bir gazetenin üçüncü sayfasının en altına sıkıştırılmış vaziyette buldum onu.
Karşımda Nutuk’tan beri Milli Mücadele’ye “zararlı cemiyetler” arasında geçen Teâli-i İslâm Cemiyeti yönetiminin, haklarında çıkan gazete haberini, yani yayınladıkları söylenen bildirinin Yunan uçaklarından Anadolu şehirlerine atıldığı iddiasını, sadece iki gün sonra söz konusu haberin çıktığı Vakit gazetesine gönderdiği resmî tekzibname’yle yalanladığını, suçlamayı daha o zamandan inkâr ettiğini görüyordum. Aradan neredeyse bir asır geçmiş ama biz İstiklal Mahkemesi’ne bile sunulan bu resmî belgeyi tarihin karanlık mahzenlerine itip kaybetmeyi başarmışız. Neşredip de toplumu aydınlatmamışız. Ne diyelim: Nasip bugüne imiş!
Amaç yargılamak mı, yoksa asmak mı?
İskilipli Atıf Efendi başkanı olduğu Teâli-i İslâm Cemiyeti adına Mustafa Sabri Efendi tarafından düzenlenen beyannameyi tasvip etmediği, karşı çıktığı ve hatta belgenin mühürlenmesi için yapılan oylamada red oyu kullandığı halde İstiklal Mahkemeleri’nin hışmından yakasını kurtaramamıştı. Bu suçlamalar üzerine Atıf Efendi, suçlandığı beyannameyle ilgili olarak Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye de açıkça muhalefet ettiğine dair resmî bir tekzip belgesi sunmuştur mahkeme heyetine. Mahkeme ise bu kritik belgeyi sümenaltı etmiştir. Atıf Hoca hakimlerin aşağılamaları karşısında vakur tavrını bozmadan Vakit gazetesinin 1034. nüshasındaki tekzibnameyi delil olarak sunduğunda mahkeme heyeti, Atıf Hoca’nın tekzip metnini kendisini kurtarmak için yayımladığını söylemekten geri kalmamıştı. Hoca, “Öyle olsaydı onlarla beraber olurdum” demiş, belgenin altında imzasının bulunmadığını ve resmî mühürle mühürlenmemiş bildirinin yayımlanmasının ardından cemiyetle yollarının ayrıldığını belirtmişti. İşte Atıf Hoca’nın mahkemeye sunduğu ve Vakit gazetesinde (25 Ekim 1920) yayımlanan o tekzibnamenin tam metni:
“Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nden: “Vakit gazetesinin 1032 numaralı nüshasında ‘Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin beyannâmeleri’ unvanlı bir fıkra gördük. Cemiyetimizin te’sisinden beri vukû bulan neşriyâtının mühr-i resmî ile tahtîmi, müttehaz usûl cümlesinden olmağla mühr-i resmî ile mahtûm olmayan neşriyâtın Teâlî-i İslâm Cemiyeti’ne ta’alluku bulunmadığı ve Cemiyet’in İstanbul gazetelerinde münteşir beyannâmelerinden maâdâ risâle şeklinde ve suver-i sâirede hiçbir beyannâme neşr etmemiş olduğu beyân olunur.” Bugünkü dile çevirirsek:
“Vakit gazetesinin 1032 sayılı nüshasında ‘Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin bildirileri’ başlıklı bir yazı gördük. Cemiyetin kuruluşundan beri yapılan yayınların resmî mühürle mühürlenmesi kararlaştırılmış usulden olduğu için resmî mühürle mühürlenmiş olmayan yayınların Teâlî-i İslâm Cemiyeti’yle ilgisi bulunmadığı ve Cemiyet’in İstanbul gazetelerinde yayımlanmış bildirilerinden başka risale şeklinde ve diğer şekillerde hiçbir bildiri yayınlamamış olduğu beyan olunur.” Teâli-i İslâm Cemiyeti’nin 94 yıl önceki sesini duyan olur mu acaba?
Kaynak : Derin Tarih
Continue Reading