DÜNYA
Terörist Taliban Türkleri katlediyor!
Terörist Taliban Türkleri katlediyor! Özellikle radikal islamcı ve Siyasal İslamcıların yere göğe sığdıramadığı Taliban ile ilgili şok bir bilgi medyaya servis edildi.. Son zamanlarda özellikle Türkiye’de olan Radikal İslamcı cemaatlerin Taliban yönetimine sevgi beslemelerinin bir nedeni daha ortaya çıktı! Türkleri katlediyorlar!
Kayahan Uygur yazdı…
Taliban yönetimindeki Afganistan’da Hazara soykırımı sürüyor. Cuma günkü dershane saldırısında Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 35 Hazara çocuk öldü. Afganistan’daki etnik gruplar içinde bugün Peştunlar nüfusun yüzde 40’ını, Tacikler yüzde 25’ini ve Türk-Moğol asıllı Hazaralar yüzde 20’sini oluşturuyorlar. Oysa bundan 150 yıl önce İngiliz-Afgan savaşları başladığı zaman Peştunlar ile Hazaraların oranları birbirlerine yakındı. 1880’de sonuçlanan İngiliz-Afgan savaşında İngilizler zafer kazanıp ülkeyi dış politikada Londra’ya bağlı bir manda yönetimine sokunca Hazaralar için tehlike çanları çalmaya başladı.
HAZARALARIN YÜZDE 60’I ÖLDÜRÜLDÜ
İngilizler gerektiğinde Şii İran’a karşı kullanmak için Afganistan’da aşırı Sünni dinci Peştunları tercih ediyorlardı. Nasıl Hindistan’da bağımsızlık savaşçısı Hindulara karşı işbirlikçi İslamcıları beslemektelerse Afganistan’da da aynı politikayı güdüyorlardı. Onların desteğiyle işbaşına gelen Emir Abdurrahman adlı gerici, dinci ve yağmacı bir Peştun elebaşı 1888 yılında Hazaralara karşı görülmemiş bir soykırım başlattı. Tarihin en büyük facialarından biri olan bu soykırımda Hazaraların yüzde 60’ı öldü. İslamcı Abdurrahman, Türk köylerinde kafataslarından piramitler yaptırdı.
20’inci yüzyıla kadar süren katliam sürecinde hayatta kalabilen Hazaralar İran’a ve Hindistan’a kaçtı. Binlercesi de Emir Abdurrahman’ın medrese öğrencileri tarafından Afganistan’ın dört bir yanında köle pazarlarında satıldı.
İslam dünyasında kölelerin alınıp satıldığı pazarların 1960’lara kadar devam ettiği, İstanbul Üsküdar’daki Avrat Pazarı adlı köle pazarının ise ancak 1922’de Osmanlı’nın çökmesiyle kapandığı pek bilinmez. İngiliz medyası 19 Ekim 1888 tarihinde Afganistan’ın başkenti Kabil’de köle pazarında 10 bin Hazara kadın ve çocuğun köle olarak satışa çıkarıldığını yazmaktaydı. Peştun Afganların Türk asıllı kadınlara ve hele çocuklara neler yaptıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek. Kısacası Suriye’de IŞİD birkaç yıl önce Yezidilere ne yapmışsa Afgan Peştunlar da Türk asıllı Hazara toplumuna 150 yıldır aynısını reva görmüşlerdir. Bu onların ideolojisinden gelmektedir. Aynı ideoloji ve yaşam tarzından vazgeçemedikleri takdirde benzer melanetleri yapmaya devam edeceklerdir.
SOYKIRIM YENİDEN BAŞLADI
ABD Afganistan’dan çekilmeden önce geçen yıl 23 Mayıs’ta Odatv’de yayınlanan yazımda soykırımının yeniden başlayacağı şeklindeki endişemi dile getirmiştim. Maalesef son 1 yılda yaşananlar beni haklı çıkarttı. Peştun İslamcılığında Türk asıllı Hazara toplumuna yönelik kin bitmiyor ama tüm İslamcılar gibi Taliban da takiyeci olduğu ve yalan söylemeden duramadığı için suçu IŞİD’e yıkmayı tercih ediyor. Oysa dün bir açıklama yapan eski Afgan diplomat ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Hamdullah Mohib’in de dediği gibi Hazaralara yönelik saldırılarda iki örgüt ve diğer İslamcılar arasında çok yakın bir ilişki bulunduğundan kimsenin bir kuşkusu yoktur.
Uluslararası kurumların ve insan hakları kuruluşlarının açıklamalarına göre ABD ordusunun çekilmesinden sonra Afganistan’da binlerce Hazara kırlarda, dağlık bölgelerde hiç kimsenin haberi dahi olmadan öldürüldü. Hazaraların çoğu Şii mezhebinden olduğu için genellikle İran’a kaçıp orada kalıyorlar.
En az 150 yıldır toprakları, malları, mülkleri defalarca yağma edilen Hazara Türkleri insanlar yoksul düşmüşler ve kentlerde ayrı mahallelerde yaşamaktalar. Cuma günü İslamcı teröristlerin saldırısına hedef olan dershane de Kabil’deki bu mahallelerden birinde bulunmaktaydı. Hazaralara yönelik saldırıların sadece ölümle sonuçlananları değil yaralanmalar da sağlık olanakları çok kısıtlı olan Hazaralar için büyük sıkıntı yaratıyor. İnsan hakları derneklerinin bildirdiğine göre kocaları İslamcı teröristler tarafından öldürülüp dul kalan Şii Hazara kadınları Taliban’ın sistematik baskılarıyla Sünni militanlarla zorla evlendirilmekte ve çocuklarıyla birlikte mezhep değiştirmeye zorlanmaktadır.
Gerçi Sovyetlerle İslamcılar arasındaki çatışmalar sırasında bazı Hazara unsurları İran rejiminin de etkisiyle Peştun örgütlerle birlikte hareket etmiş, hatta Molvi Mehdi Mücahit gibi bazı Hazaralar komutanlığa kadar yükselmişlerdi. Bunların tümü daha sonra Taliban tarafından öldürülmüştür, en son Mehdi Mücahit de 17 Ağustos’ta infaz edilmiştir.
Hazara toplumu ve özellikle Hazara kadınları dünyanın çeşitli yerlerinde ve hatta Kabil’de gösteriler yapmakta ve soykırımın durması için dünya kamuoyunu müdahaleye çağırmaktalar. Kendilerine milliyetçi diyen bazı Türk siyasetçileri ise Türk-Moğol etnik kökenli Hazaraların yok edilmesi konusuna hiç ilgi göstermiyorlar.
NÜFUS MÜHENDİSİ KİM?
Hazara soykırımının elbette tek nedeni Taliban ve onunla ortak çalışan diğer terör örgütlerinin mezhepçi kinleri ya da Hazaralara olan tarihsel düşmanlıklarından ibaret değil. Burada asıl konu ülkenin çok mezhepli yapısını değiştirmek ve tekçi bir toplum yaratmaktır. Ülkeyi kendi tapulu malları gibi gören ve çağdaş devlet anlayışından çok uzak olan Peştun İslamcılarına göre Hazaralar bir güvenlik sorunudur. Hazara konusunun hallolması Afganistan için bir beka meselesidir. Özetle Hazara soykırımı bir demografik mühendisliktir ve bölgenin tümündeki demografik yapının bazı küresel amaçlara uygun olarak yeniden inşasıdır.
Bir iktidar şu veya bu nedenden kendi halkından ya da onun bir kısmından memnun olmama, o halkı kendine layık görmeme hakkına sahip midir? Eskiden bazı sağ popülist siyasetçiler solcuların halktan kopuk olduklarını söylerlerdi. Solun kendine yeni bir halk araması gerektiğini iddia ederlerdi. Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Halkını beğenmeyenler, kendi halkını başkalarının ensarı ve hizmetkârı görenler, ülkeye getirilen muhacirleri ise baş tacı sayanlar daha çok sağdan çıkıyor.
Ülkemizde uzun süredir iktidarda büyük ağırlığı olan bir grubun aradan uzun bir süre geçmesine rağmen Türk halkını bir türlü kendine uyduramayınca ülkeye dışarıdan getirilen gruplara bel bağladığı ve onlara bol bol vatandaşlık dağıttığı iddia ediliyor. Sonradan Türk vatandaşı yapılıp aslında Türk olmayan bu grupların seçimlerde oy kullanmaları ile ülke demografisinde etnik Türklerin azınlığa düşmeleri ve tarihsel bir süreç içinde Hazaralar gibi yok olup gitmeleri hiç de hafife alınacak, olanaksız görülecek bir ihtimal değildir.
19’uncu yüzyıl sonunda Hazaralar, Türkmenler, Özbekler ve Aybakların tümü dikkate alındığında Türk etnik çoğunluklu bir ülke olan Afganistan bugün nasıl “Talibanistan” haline geldiyse başka benzer ülkeleri ve bizi de aynı sonuç bekliyor olabilir.
BRECHT NE DEMİŞTİ?
Brecht’in halkına yabancı hükümetler konunda Almanca başlığı “Die Lösung” olan “Çözüm” şiirini bilir misiniz? Doğu Almanya’da rejimin çalışma saatlerini arttırmasına karşı 1953’de bir işçi ayaklanması olmuş, Brecht partinin komünist değerlerine katılmaya devam etmesine rağmen bir şiir yazarak işçileri desteklemişti:
“17 Haziran ayaklanmasından sonra/Yazarlar Birliği başkanı Stalin caddesinde bir bildiri dağıttırdı./ Halk, kendi hatası yüzünden, deniliyor/Hükümetin güvenini yitirmiş/Ve gayretini iki misli arttırarak/O güveni yeniden kazanabilirmiş/ Hükümet için şu çözüm daha kolay değil mi?/ Halkı halk olmaktan düşürsün ve yerine yeni bir halk seçsin.”
İlk başta bir şaka gibi gelen bu sözler bizimki gibi 3-5 yılda içine 13 milyonun doluştuğu bir ülkede hiç de bir ironi sayılmaz. Hükümetin kendine yeni bir halk seçmesi nüfus inşasının adetten sayıldığı bizim coğrafyada maalesef acı bir gerçek. Adına iktidar denilen bir grup insan, etrafına küçük bir azınlığı toplayarak ülke çoğunluğuyla aynı dini paylaşmaktan başka hiçbir ortak yanı bulunmayan dereden tepeden gelmiş kaçaklarla kendisine yeni bir ulus kuruyor.
Birileri devletin temelini ve varlığını oluşturan çağdaş ulus tanımını, Cumhuriyetin resmi millet tarifini de bir kenara bırakarak ensar-muhacir masalları anlatıyor. Ve kendilerini süper, hiper, “megalo idealist” milliyetçi sayanlar da bu söylemleri fıkra gibi ağzı açık dinliyorlar. Ağlasak mı, gülsek mi?
Kayahan Uygur
Odatv